Ana Sayfa
İletişim
Eğitim Bilimleri
=> Öğrenme Soruları
=> Öğrenme Konu Anlatım
=> Gelişim-öğrenme soruları
=> Gelişim Psikolojisi
=> Eğitim Felsefesi
Anayasa
Vatandaşlık
Ermeni sorunu
2.Dünya savaşı
Cumhurbaşkanlarımız
Başbakanlarımız
Yazım Yanlışı
Süperlerin Düşünme Biçimleri
Sevgililer Günü
G8
Avrupa birliği
Bireylerde öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini açıklayan bilim dalıdır.
Eğitim: Bireyin davranışlarında istendik yönde değişiklikler meydana getirme, istenmedik davranışları ortadan kaldırma sürecidir.
Öğretim: Okullarda bir plan dâhilinde yürütülen eğitim faaliyetidir.
Öğrenme: Tekrar ya da yaşantılar sonucu organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı değişmelere denir. Sağ kolunu kopan bir kişinin sol elle yazı yazması. (Not: Sağ eli kırılan bir kişinin eli iyileşesiye kadar sol elini kullanması, iyileştikten sonra ise sağ elini kullanması öğrenme değildir.) Yolda giderken düşme öğrenme değildir. Çünkü kalıcı değildir.

• Felç ve tik gibi kalıcı davranışlarda öğrenme değildir.
• Öğrenme her zaman doğru olanı öğrenmek değildir. İnsanlar yanlışları ve kötü davranışları da öğrenirler. (Sigara içme, kopya çekme vs..)
Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için çevreye uyum sağlaması gerekir. Öğrenme çevreye uyumda en önemli süreçtir. İnsan bir kısım ihtiyaçlarını otomatik olarak karşılar. (Homeostatis veya homeostatik denge – terleme ile vücut ısısı dengelenir) Bununla birlikte refleks ve içgüdüler de çevreye uyumu sağlamaya çalışırlar. Ancak yeterli olmaz.
Refleks: Doğuştan getirilen, basit, belli bir uyarıcısı olan, otomatik ve ani tepkilere denir. Ör: Göz kırpmak, dize vurulduğu zaman ayağın kalkması.
İçgüdü: Doğuştan getirilen, türe özgü, kalıplaşmış, karmaşık davranışlardır. Evrimleşmezler. Ör: Arıların bal yapması, İpek böceğinin koza örmesi vs. Değiştirilemeyeceği için eğitim konusu içerisine girmez.
Davranış: En geniş anlamı ile insanın her yaptığı şey diye tanımlanabilir. Konuşmak ta bir davranıştır, konuşmamakta; gülmekte bir davranıştır, gülmemekte. – (Organizmanın içten ve dıştan gelen uyarıcılara vermiş olduğu tepkilere davranış denir.)
1.Doğuştan gelen davranışlar: Refleks – içgüdü
2.Geçici davranışlar: Sarhoş veya hastayken gösterilen davranışlar
3.Sonradan kazanılan davranışlar: Öğrenme ürünü olan tüm davranışlardır. İkiye ayrılır. a) İstendik davranışlar: Planlı eğitimin ürünüdür. b) İstenmedik davranışlar: Eğitimin hatalı yan ürünleri
Uyarıcı: Organizmayı herhangi bir yönde harekete geçiren, içten veya dıştan kaynaklanan değişikliklere denir? İç uyarıcı; Karnın acıkması, kalbin hızlı atması vs. Dış uyarıcı: Ses, ısı, ışık vs.
Tepki: Organizmanın uyarıcılara göstermiş olduğu davranışlara denir.
Karşılık: Organizmanın göstermiş olduğu tepkiye karşılık almış olduğu uyarıcıdır.
Karşılık Türleri
a) Pekiştirme: Organizmanın davranışının gösterilme olasılığının arttırılmasıdır. İkiye ayrılır.
1. Olumlu pekiştirme: İçinde bulunulan duruma hoş bir uyarıcı eklenmesidir. Ör: Öğretmenin soruya doğru cevap veren öğrenciye kalem vermesi.
2. Olumsuz pekiştirme: İçinde bulunulan durumdaki hoş olmayan bir uyarıcının ortadan kaldırılmasıdır. Ör: Atışta başarılı olan bir askerin hafta sonu iznine gönderilmesi. – İyi halden dolayı mahkûmun hafta sonu eve gönderilmesi.
b) Ceza: Organizmanın davranışı göstermeme olasılığının arttırılmasına denir. İkiye ayrılır.
1. I. Tür ceza: İçinde bulunulan duruma hoş olmayan uyarıcı eklenmesidir. (Günlük dildeki ceza) Ör: Suç işleyen birinin hapse atılması. Ağzına biber sürülmesi
2. II. Tür ceza: İçinde bulunulan durumdan hoş bir uyarıcının kaldırılmasına denir. Ör: Verilen bir ödülün geri alınması. – çocuğa ödül olarak verilen cep telefonunun işlediği kabahat sonucunda geri alınması.
c) Karşılık vermeme: Organizmanın davranışının görmezlikten gelinmesidir. Uzun vadede unutmaya (sönme) yol açar.
●Bireylerin öğrenmesini etkileyen iç ve dış koşullar vardır. İç koşullar zeka, yetenek, ilgi, sağlık durumu vs. Dış koşullar ise öğretmen, çevre, pekiştireç, yöntem, doküman vs.
Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler
Öğrenme ortamında bazı faktörler söz konusudur. Bunlar;
a) Öğrenenle ilgili b) Öğrenme yöntemleriyle ilgili c) Öğrenilecek olanla ilgili
Not: Bu üç faktörü dolaylı olarak etkileyen öğretmen yani öğrenmeye yardımcı olan ve öğrenme ortamı vardır.
a) Öğrenenle İlgili Faktörler
• Türe özgü hazır oluş: İnsanın istenilen davranışı kazanabilmesi için gerekli olan biyolojik donanıma sahip olması anlamına gelir. İnsan ancak kendi türünün öğrenebileceklerini öğrenir. Ör: İnsan tazı gibi kokuyla iz sürmeyi veya uçmayı öğrenemez. – papağanın konuşması ama serçenin konuşamaması.
• Olgunlaşma: Organizma bir davranışı gösterebilecek biyolojik yapıya sahip olsa bile öğrenme için belli bir olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Olgunlaşma genel olarak yaş ve zekâ olarak ele alınır. Ör: Yeni doğmuş bir bebeğe konuşmayı öğretemezsiniz. Çünkü hem yaş hem zekâ olarak gerekli olgunluk seviyesine ulaşmamıştır.
• Genel uyarılmışlık düzeyi ve Kaygı: İnsanın dıştan gelen uyarıcıları alma derecesi anlamına gelir. Uyarılmışlığın azı da çoğu da öğrenmeyi olumsuz etkiler. En iyi öğrenme orta düzeyde bir uyarılmışlıkta gerçekleşir. En düşük uyarılmışlık bitkisel hayattır. Heyecan veya dehşet(Korku) ise aşırı uyarılmışlıktır.
- Kaygının kaynağı belli değildir, korkunun bellidir.
- Korku kaygıya oranla daha şiddetlidir.
- Kaygı uzun süre devam eder, korku ise daha kısa sürelidir.
• Transfer: Eski bilgilerin yeni öğrenilecek olan bilgileri etkilemesine denir. Olumlu (Pozitif) ve olumsuz (negatif) transfer olmak üzere ikiye ayrılır. Olumlu Transfer: Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenilecek olan bilgileri kolaylaştırmasıdır. Ör: Bisiklet kullanmayı bilen birinin motosiklet kullanmayı hiç bilmeyene göre daha rahat öğrenmesi. Nohut pişirmeyi bilen birinin fasulye pişirmeyi öğrenmesi – Traktör kullanan birinin araba kullanmayı öğrenmesi. Olumsuz Transfer: Önceden öğrenilmiş olan bilgilerin yeni öğrenilecek olanları zorlaştırmasıdır. Ör: İki parmak daktilo kullanan birinin on parmak kullanmayı öğrenmesi – F klavye bilen birinin Q klavye kullanmayı öğrenmesi – Manuel vites araba kullanan birinin otomatik vites kullanmayı öğrenmesi – direksiyonu sağda olan arabayı kullanan birinin solda olan araba kullanmayı öğrenmesi.
• Güdü: Organizmayı herhangi bir amaç doğrultusunda harekete geçiren güce denir. İkiye ayrılır. a) Birincil güdüler (doğuştan gelen – fizyolojik güdü) : Bu güdüler doğuştan getirilir ve organizmanın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan güdülerdir. Açlık, susuzluk b) İkincil güdüler (Edinilen – kazanılan – sosyal güdü) : Yaşamsal önem taşımayan ancak yinede organizmayı davranışa yönelten güdülerdir. Başarılı olma, saygı duyulma vs.
Güdüler döngüseldir yani güdüler giderilse bile bu geçicidir. Daha sonra tekrar ortaya çıkar. Acıkan biri karnını doyurur ancak bir süre sonra açlık güdüsü yeniden ortaya çıkar. Güdüler üç aşamada ortaya çıkar. Bunlar; ihtiyacın hissedilmesi, ihtiyacı gidermeye yönelik davranış, doyum ve rahatlama. Öğrenilecek konular bireyi harekete geçirecek nitelikte olmalı veya konuya o nitelik kazandırılmalı.
Öğrenme sürecinde bireyler bazı davranışları yapmaktan haz duyarlar ve kendi kendilerini harekete geçirirler. Buna içten güdülenme denir. Dıştan güdülenmede ise birey takdir edilmek veya ödüle ulaşmak için harekete geçer.
• Dikkat: Belli bir uyarıcılar üzerine adaklanması anlamına gelmektedir. İnsan günlük hayatında birçok uyarıcı alabilir fakat bu uyarıcılardan sadece dikkat ettiklerini algılayabilir. Öğrenmenin olabilmesi için organizmanın dikkatini öğrenilecek konuya vermiş olması gerekir. Ancak dikkat edilen uyarıcılar kısa süreli belleğe atılır. Sınıf içerisinde mutlaka öğrencinin dikkati çekilmelidir. (Zıtlık – örnek – yükselip alçalan ses – hareketlilik olmalıdır.)
• Bireysel farklılıklar: Bireysel farklılıkların ortaya çıkmasında kalıtım ve çevrenin rolü vardır. Bireysel farklılıklar öğrencinin öğrenme hızını, düzeyini, öğrenmeye ilişkin ilgi ve eğilimini, öğrenmenin kalıcılığını etkiler. Bireysel farklılıklar; zeka, ilgi ve ihtiyaçlar olarak tanımlanabilir.
b) Öğrenme Yöntemleriyle İlgili Faktörler
• Öğrenme zamanını ayarlama: Bireylerin öğrenme yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Kimileri konuların tamamını öğrenirken, kimileride aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme eylemini gerçekleştirmektedirler. Her ne kadar aralıklı öğrenme daha sağlıklı olsa bile genel olarak yüksek not alma açısından toplu öğrenme tercih edilmektedir. Ancak toplu öğrenmenin uzun vadede kalıcılığı söz konusu değildir. Aralıklı öğrenmeden sonra yapılan toplu tekrar en iyi öğrenme yöntemidir. (Aralıklı öğrenme kalıcıdır. Çoğumuzun bilgilerinin kalıcı olmamasının sebebi toplu öğrenmedir)
• Konunun yapısı: Öğrenilecek konunun özelliğine göre öğrenmenin bütün veya parçalara bölerek mi gerçekleştirileceği belirlenir. Öğrenilecek olan aşırı derecede uzunsa parçalara bölerek öğrenme uygulanır. Parçalara bölerek öğrenmede anlamlı parçalardan oluşmasına dikkat edilmelidir. Kısa ve parçalara ayrıldığında içeriğini kaybeden konular bütün olarak öğrenilmelidir. (Matematik probleminin parçalanması zordur)
• Katılma (Öğrenenin etkinliği – Öğrenci aktivitesi): Organizma öğrenme etkinliğinde ne kadar aktif olursa, öğrenmenin meydana gelme olasılığı o kadar yüksek olur. (Dinleme – Düşük etkinlik Uygulama – en yüksek etkinliktir) – (Ödev verme, araştırma yaptırma aktiviteyi arttırır)
• Geri bildirim (Dönüt): Organizmaya öğrenme eyleminin ne kadar başarılı olduğunun bildirilmesidir. Sonuçların bilinmesi öğrenmeyi olumlu yönde etkiler. Yanlışın bilinmesi onu düzeltme imkânı sağlar. Güdülenme ortadan kalkmadan sonuçları bildirilmelidir. (Sorular unutulmadan sonuçlar verilmelidir)
c) Öğrenme Malzemesiyle İlgili Faktörler
• Algısal ayırtedilebilirlik: Öğrenilecek olan konu çevresindekilerden ayırtedilebilir olmalıdır. Yani konu kişinin algılarına hitap etmelidir. Ör. Bir sürü kırmızı bilye içinde sarı bir bilye dikkat çeker. Bir manzara resminde hareketli nesneler dikkat çeker. (bazen bir eski bir gazete açarsınız ve bir sayfa diğerlerine göre daha göze çarpıcıdır.)
• Anlamsal çağrışım: Öğrenilen konuların daha önceden kazanılmış olan bilgi birikimleriyle ilgili olmasıdır. Öğrencinin zihnindeki diğer bilgilerle bağlantısı olmayan bilgilerin öğrenilmesi daha zordur ancak unutulması çok kolaydır. Her bireyde aynı çağrışım olmaz. Bu geçmiş yaşantılarla alakalıdır. Yani özneldir. (Köyde yaşamış bir çocuk için et, koyun, inek, sürü. Çoban gibi kavramları çağrıştırırken; kentli bir çocuk için, mangal, yamek, piknik gibi kavramları çağrıştırır) (Babası doktor olan biyoloji veya anotomi dersinde başarılı olur)
• Kavramsal gruplandırma: Birey yeni öğrendiği bilgileri kavramsal olarak gruplandırabilirse, öğrenme kalıcı ve kolay olur. Nesneldir. (f,s,t,k,ç,ş,h,p —– fıstıkçı şahap). Ör: dallara ayrılan şema halinde gösterme vs.
d) Ortam
Gerek fiziki ortam, gerekse sosyal ortam organizmanın öğrenmesini etkiler. Televizyonun açık olduğu veya anne-babanın sohbet ettiği bir odada ders çalışma öğrenciyi olumsuz etkiler. Aynı şekilde çok sıcak veya çok soğuk oda – rahatsız sandalye vs. öğrenmede etkilidir
ÖĞRENME KURAMLARI
A) DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMLARI

Davranışçı kurama göre insan ve hayvanlar benzer yolla öğrenir. Bu yüzden hayvanlarda öğrenme araştırılarak insanlara genellenebilir. Öğrenme uyarıcıya karşı verilen bir tepkidir. Öğrenmenin gerçekleşebilmesi için davranışların pekiştirilmesi gerekir.
Birçok öğrenme stratejisi bu kuramdan hareketle ortaya çıkmıştır.
1. KLASİK KOŞULLANMA (ŞARTLANMA) – I. PAVLOV
Pavlov, köpeklerdeki tükrük salgısının araştırırken, köpeğin araştırmacının ayak seslerini duyduğunda aynı şekilde salya salgıladığı dikkatini çekmiştir. Buna koşullu refleks demiş ve sistematik olarak incelemiştir.
Et → Salya
(Koşulsuz uyarıcı) (Koşulsuz tepki)
Zil (Köpek sadece kulaklarını dikmiş ve o yöne kafasını çevirmiş)
(Nötr uyarıcı)
Zil → Et → Salya
(Koşullu uyarıcı) (Koşulsuz uyarıcı) (Koşulsuz tepki)
Zil → Salya
(Koşullu uyarıcı) (Koşullu tepki)
Koşulsuz uyarıcı: Organizma için doğal olan ve tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır.
Koşulsuz tepki: Koşulsuz uyarıcının organizmada meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir.
Nötr uyarıcı: Önceleri organizma için herhangi bir şey ifade etmeyen uyarıcıdır.
Koşullu uyarıcı: Nötr uyarıcının doğal (koşulsuz) uyarıcı ile eşleştirilmesi sonucu doğal uyarıcının yerine geçen uyarıcıdır.
Koşullu tepki: Koşullu uyarıcının meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir.
Klasik koşullanma örnekleri
Köpek görünce korkma Para görünce sevinme Işık sarı olunca geçmeye hazırlanma
İğne görünce ağlama Kırmızı ışıkta durma İstiklal marşında hazır ola geçme
Zil çalınca tenefüse çıkma Ezan okunurken doğrulma Bayrak görünce saygı durma
Kırmızı ışık (Koşullu uyarıcı) → Durma (Koşullu tepki)
(Birey kırmızı ışıkla durma eylemi arasında ilişki kuruyor)
Koşullanma İlkeleri
Bitişiklik: Koşullanma sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların verilme zamanının birbirine yakın olması anlamına gelmektedir. En etkili koşullanma, koşullu uyarıcının yarım saniye önce verildiği durumlarda gerçekleşir. Değişik durumlara göre koşullu ve koşulsuz uyarıcı arasındaki sürenin 5-30 saniye arasında değişebileceği belirtilir. Bitişiklik ortadan kalktığında sönme meydana gelir.
Habercilik (Haber vericilik): Koşullu uyarıcının, kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının geleceğine ilişkin haber verici nitelikte olması gerekir diye tanımlanır. Koşullanma için zil etin haber vericisi olmalıdır. (Egger ve Miller) – Ruscarla – İleriye koşuıllanma (Olumlu habercilik) – Geriye koşullanma (Olumsuz habercilik)
Pekiştirme: Davranışın olma olasılığını arttıran uyarıcıya denir. Klasik koşullanmada et (Fizyolojik ihtiyaçlar) birincil pekiştireç, koşullu uyarıcı olan zil (Aferin, yıldız, pekiyi) ise ikincil pekiştireçtir Klasik koşullanmada pekiştireç davranışa bağlı değildir. Pekiştireç davranıştan önce verilir.
Sönme: Koşullu uyarıcıdan sonra koşulsuz uyarıcı verilmezse ve bu durum bir süre tekrar edilirse şartlı tepki ortadan kalkar. Yani birincil uyarıcı olan et (aynı zamanda koşulsuz uyarıcı) zilden sonra bir süre verilmezse davranış ortadan kalkar. Ör. Uzun süre dişçiye gitmeyen birinin bu korkusunu unuıtması – Asansörü olmayan bir eve taşınınca asansör korkusunu unutma.
Genelleme: Organizmanın şartlı uyarıcıya (zil) verdiği tepkinin aynısını benzer uyarıcılara da vermesine denir. Verilen şartlı uyarıcıların benzerliği azaldıkça tepkide azalmaktadır. Ör: Köpek tarafından ısırılan çocuğun tüm dört ayaklı hayvanlardan korkması. Her sakallıyı dedesi sanmak
Ayırt Etme: Organizmanın şartlı uyarıcıya (zil) benzer uyarıcıları birbirinden ayırt etmesine denir. Köpeğin farklı tonlardaki zil sesini ayırmayı öğrenmesidir. Ör: Her beyaz önlüklünün doktor olamadığını öğrenme
Dereceli (Üst düzey) Koşullanma: İkinci bir koşullu uyarıcının koşullanma sürecine sokulmasına denir. Zile koşullanmış organizmaya zilden önce bir ışık verilerek, zile verdiği tepkinin aynısını ışığada vermesi sağlanmıştır. Köpek sadece ışığada salya salgılamıştır. Bu çalışma bir adım daha ileri götürülmüş ve üçüncü uyarıcıya koşullanma sağlanmıştır. Ancak köpeğin verdiği tepki üçüncüye doğru azalmıştır. Ör. Uçakta çarpıntı yaşayan birinin uçak gördüğünde, havaalanına gittiğinde de çarpıntı yaşaması. – Öğretmenin kötü tutumu nedeniyle okulu sevmeyen bir öğrencinin milli eğitimin önünden geçerken de öğretmenine küfretmesi.
Gölgeleme: İki koşullu uyarıcı birlikte verildiğinde, koşullanma daha çok dikkati çeken koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmekte, diğeri etkisiz kalmaktadır. Bu duruma gölgeleme denir. Ör: Işık ve şiddetli gürültü birlikte koşullu uyarıcı olarak kullanıldığında, koşullanma şiddetli gürültüye karşı meydana gelmiştir. (Ör. Hem deprem hem de yüksekten korkan birinin deprem olunca çatıya kaçması, camdan atlaması vs.)
Karşı Koşullama: Korku yoluyla davranışı öğretmedir diyebiliriz. Zil yerine elektrik şoku verilerek yapılan çalışma örnektir.
Öğrenilmiş Çaresizlik: Klasik koşullanmada organizma pasiftir ve tüm durumlar için çaresizdir. Ne yaparsa yapsın durumu değiştiremeyeceğini öğrenir ve bu olumsuz durumu diğer istenmeyen durumlara geneller. Buna öğrenilmiş çaresizlik denir. Öğrenilmiş çaresizlikte isteksizlik, korku, pasiflik, depresyon ve sonucu kabul etmeye yönelik isteklilik görülür. Ör: Okulda başarısız olan bir öğrenci hayat boyu başarısız olacağını düşünür.
Eğitim Açısından Klasik Koşullanma
● Olumlu benlik, olumlu tutum ve tavırların kazandırılmasında (Davranışsal ve duygusal özellikler) önemli rol oynamaktadır. Ancak bu tutum ve tavırlar eğitim sisteminde tesadüfen oluşmaktadır. Eğitim programları düzenlenirken klasik koşullanmanın ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır.
● Okula, öğretmene ve derse olumlu tutum geliştirmede kullanılır. Bazı çocukların okula mutlu ve istekli, bazılarının ise korkarak ve ağlayarak gitmelerinin nedeni okul ile çevrelerinde, kendilerine mutluluk veren ya da korku yaratan uyarıcıları ilişkilendirmeleridir.
Okul başlangıçta nötr uyarıcıdır.
Okul → Sevecen Öğretmen → Mutluluk (Okul sevgisi)
Okul → Mutluluk
Okul → Sinirli (bağıran öğretmen) → Nefret (Okuldan soğuma)
Okul → Nefret
Mama → Mutluluk
Sevecen anne → Mama → Mutluluk
Sevecen görüntülü kişi → Mutluluk
Sevecen öğretmen → Mutluluk
Okul → Sevecen Öğretmen → Mutluluk
Okul → Mutluluk
Bu durum ders çalışmaya, kitap okumaya vs. genellenebilir.
● Çocuğun normal yapması gereken şeyleri ceza aracı olarak kullanmak (Yaramazlık yaptığı için aynı cümleyi 50 kez yazmasını istemek) öğrencinin yazmaya ve okumaya karşı olumsuz tutum geliştirmesine sebep olabilir. Hatta bu olumsuz tutumlar garcia etkisine dönüşebilir. Çocuk tüm yaşamı boyunca okula, eğitime ve öğretmenler düşman olabilir.
● Klasik koşullanma ilkeleri eğitimden çok reklamcılıkta kullanılır. (Güvenilir kişiyle ürün arasında bağ kuruluyor)
● Bazı alışkanlık ve fobiler koşullanma yolu ile öğrenilir.
● Reflekslerle ilgili davranışların oluşmasında da etkilidir. Limon deyince ağzın sulanması.
● Zihinsel engelli bireylerin eğitiminde kullanılır. Basit işler bu şekilde öğretilebilir.
Klasik Koşullanma Yoluyla Öğrenilmiş Tepkileri Ortadan Kaldırma
1. Sönme: Pekiştirilmeyen davranışlar söner. Ör. Öğretmeni çok bağırdığı için korkan bir öğrenci öğretmen bir süre bağırmazsa bu korkma davranışı söner. (Yeni gelen öğretmen bu etkiyi söndürebilir)
2. Karşıt Koşullama (Bastırma): Koşullanma yoluyla öğrenilmiş tepkiyi ortadan kaldırmak için hoş olmayan bir uyarıcı verilmesidir. (İzinsiz konuşmayı alışkanlık haline getiren öğrenciye eksi vermek)
3. Duyarsızlaştırma: Aynı uyaranla sürekli karşılaşılması sonucu organizmanın tepkisinin azalmasıdır. Sınav stresi yaşayan birine önce not verilmeyen bir sınav yapılır, sınav kâğıdını evde yazması istenir. Daha sonra iyi bildiği konulardan sınav yapılır sonra gerçek sınav yapılır ve korku yenilir. (Sistematik duyarsızlaştırma)
2. BİTİŞİKLİK KURAMLARI (WATSON - GUTHRİE)
John Watson önceleri üniversitede profesördür. Daha sonraları ticari reklamcılığa girmiştir.
William Wunt yapısalcılığına karşı çıkmış, içgözlem (içebakış) yönteminin geçerli bir yöntem olmadığını savunmuştur. Bilimsel olabilmek için psikolojinin gözlenebilir ve ölçülebilir davranışları konu edinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Watson’a göre psikoloji, davranış ve davranışın yaşantı yoluyla nasıl değiştirileceğini araştırmalıdır. Bilincin çalışması filozoflara bırakılmalıdır.
Sistematik bir öğrenme kuramı geliştirmemiştir. O’na göre insanlar doğmaz, yaratılır. Bir bebek koşullanma yoluyla, suçlu, doktor veya sporcu olarak yetiştirilebilir.
Watson’un Öğrenmeye İlişkin Görüşleri
John Watson, eğer köpek koşullanabiliyorsa insanda koşullanabilir düşüncesiyle yola çıkmış ve arkadaşı Rayner ile 10 aylık Albert isimli bir bebek üzerinde çalışmışlardır.
Çocuğa beyaz bir fare göstermişler ve o anda yüksek gürültü çıkarmışlar. Bir süre sonra çocuk fareyi görür görmez ağlamaya başlamıştır. Bu şekilde bebeğe koşullanma yoluyla korku tepkisi kazandırılmıştır. Daha sonra Albert uyarıcı genellemesi sonucunda fareye benzer her şeyden, beyaz sakaldan, annesinin giydiği kürkten, pamuktan korkmaya başlamıştır.
● Watson Klasik koşullanmayı meydana gelmiş olan korkuları yok etmek için kullanmak istemiştir. O’na göre korku öğrenilmişse, bunun yok edilmesi ya da öğrenilmemesini sağlamak ta mümkün olmalıdır.
Albert’in annesi çocuğunu hastaneden aldığı için daha önceden bu korkuları olan Peter’in üzerinde çalışmalarına devam etmişlerdir. Peter’e önce korktuğu şeyler, diğer çocuklar oynarken izletmişlerdir. Daha sonra aynı odaya koymuşlar ve her gün biraz daha yaklaştırmışlardır. Ve bir gün Peter kafesteki tavşanla oynamaya başlamış. Zamanla bu sonuçlar genellenerek Peter’in diğer korkuları da yok olmuştur. (Sistematik duyarsızlaşma)
En Son ve En Sık İlkesi
Watson öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya verilmiş en son ve en sık tekrarlanmış tepkidir. Ör: Okulda matematik problemini çözmekten hoşlanmayan bir öğrenci, karşılaştığı bir başka matematik problemini çözmekten de hoşlanmaz.
Watson’un Öğrenmeye İlişkin Görüşlerinin Eğitim Açısından Doğruları
● Pavlov’u Amerika’ya tanıtmış ancak kendisi tüm ilkeleri kabul etmemiştir.
● Watson’a göre öğrenme, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların birbirine çok yakın zamanlarda verildiğinde meydana gelmektedir. Bunlar ne kadar sık verilirse aralarındaki ilişki o kadar güçlenmektedir.
● Watson öğrenmede bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmekte ancak pekiştirmenin gereğine inanmamaktadır.
● Çocukların korkularının ve diğer duygusal özelliklerinin giderilmesi ile ilgili bazı ilkelerin (sistematik duyarsızlaşma) uygulamalarının öncülerindendir.
● İstenilen davranışların kazandırılmasında tekrarın önemini vurgulamıştır.
Edwin Ray Guthrie
Öğrenmeye İlişkin Görüşleri

● Öğrenmede bitişikliğin önemini vurgulamıştır. Thorndike, Skiner, Hill, Pavlov ve Watson’u sübjektif bularak, öğrenmenin tek bir ilke ile açıklanabileceğini savunmuştur. Bu ilke bitişikliktir.
Guthrie’ye göre bir uyarıcıya gösterilen tepki, aynı uyarıcıyla tekrar karşılaşıldığında da gösterilir. Guthri’nin bitişikliği uyarıcı-tepki bitişikliğidir.
Bir kişi belli koşullar altında yaptığı davranışı, bir başka zaman aynı koşullarla karşılaştığında da yapar. Ör. İlk matematik dersine karşı duyulan tepki diğer matematik dersinde de tekrar eder.
● “Dikkat edilen şey, yapılan şey için işaret haline gelir” der. Birey yaşamında birçok uyarıcı alı ancak bunlardan bir kısmına tepkide bulunur. (Thorndike’nin öğelerin baskınlığı prensibiyle benzer.)
● Sıkılık ilkesini kesinlikle reddeder. Öğrenme uyarıcı ile tepki arasındaki bitişikliğin sonucudur.
● Ayrıca sonunculuk ilkesinden bahseder. Sonunculuk, belli bir uyarıcıya verilen tepkinin, aynı uyarıcıyla karşılaşıldığında tekrar gösterilme eğilimidir.
● Tekrarlar beceriyi geliştirir.
Hareket → Etkinlik → Beceri
(Kitap okuma-Yazı yazma)
Hareket bir kerede öğrenilir. Etkinlik için tekrar ve alıştırma gereklidir. (İlkokulda defterlerin kenarının kıvrık olması- tekrar olmadığı içindir.) Beceriler ise etkinliklerden meydana gelir. (Araba kullanma – Tenis oynama) Vites değiştirme, pedalları kullanma, aynaları kullanma etkinliktir. Bunların koordineli olarak kullanılması ise beceridir.
● Beceri zaman ve alıştırma gerektirir.
● Guthrie’ye göre güdülenme öğrenmede önemli yer tutmaz. Dürtüler belirli tepkileri oluşturur. Yeme, içme gibi… ve bu ihtiyaçlar giderilince hareketlilik ortadan kalkar.
● Öğrenmede ödüle veya pekiştirmeye gerek yoktur. Pekiştirme öğrenmemeyi veya öğrenilen bağın yok olmasını engeller. (Kafese konan kedi kola dokunmuş, kafesten çıkmış ve balığı yemiştir. Balık öğrenmemeyi engellemiştir. Kedi balık olmasa da kola dokunur.)
● Guthrie’ye göre ceza da bitişiklikle ilgilidir. Ceza istenmeyen davranışın yok edilmesinde etkili olabilir. Ceza, istenmeyen davranışla onu meydana getiren uyarıcı arasındaki bağı yok ederek, aynı uyarıcıyla istenilen bir davranış arasında (istenmeyen davranışa zıt) bağ kurmalıdır.
Ceza istenmeyen bir davranışın yapılmasını uyaran uyarıcıların olduğu bir durumda etkilidir. (Eve giren çocuğun çantasını atması ve annesinin bağırması)
● Guthrie uyulamayacak emir verilmemesini önerir. (Yerine getirelemeyecek bir durumda öğretmenin sus demesi, ileride öğretmenin uyarısı gürültü için bir uyarıcı haline gelebilir.)
● Cezanın acı verici olması değil, organizmaya istenilen davranışı yaptırması önemlidir.
● UNUTMA: Guthrie bütün unutmaların yeni öğrenmelerle ilgili olduğunu, yeni öğrenmelerin eski öğrenmelerini bozduğunu ifade etmiştir. (Geriye ket vurma) Örn: İlkokuldan sonra okulu bırakmış bir kişi bize göre ilkokul anılarını daha iyi hatırlar. (Anne babanın memleketinde 5 yaşına kadar kalmış bir kişi o dilin günlük konuşmalarını daha sonra hatırlayabilir.)
Alışkanlıkları Yok Etme Yöntemi
Eşik Yöntemi: İstenmeyen davranışı meydana getiren uyarıcı azar azar ve uzun sürede yavaş yavaş verilmeli, böylece istenmeyen davranışın meydana gelmesi önlenerek, istenen davranışın yapılması sağlanır. Sistematik duyarsızlaşma bu yollardan biridir. Ör: Okula gitmekten korkan çocuğa önce okulla ilgili hikâyeler anlatılır. Daha sonra okulun etrafında gezmeye götürülür. Okul bahçesinde oyun oynanır ve okula alıştırılır.
Bıktırma Yöntemi: İstenmeyen davranış organizmaya bıkıncaya kadar ve sıkılıncaya kadar yaptırılır. Organizma bu tepkiyi göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı yeni bir tepki göstermeyi öğrenir. (At ve eyer / Köpek ve ölü tavuk / Kibrit ve Çocuk)
Zıt Tepki Geliştirme: İstenmeyen davranış ile istenilen davranış birlikte yaptırılır. Kediden korkan çocuğa, kedi annesinin kucağında gösterilir.
● Alışkanlığı bastırma: Bireyin ortamını değiştirmedir. Sağlıklı değildir. Yeni ortamda da o uyarıcıyla karşılaşabilir.
Guthrie’nin Öğrenme Kuramının Eğitim Açısından Doğurguları
● Eğitime hedefleri belirleyerek başlamak gerekir. Böylece, istenen tepkilerin yapılmasını sağlamak için hangi uyarıcıları vermek, öğretme ve öğrenme ortamını nasıl düzenlemek gerektiğine karar verilebilir.
● Öğrenme – Öğretme ortamını düzenlerken, öğrencilere verilecek uyarıcıların, öğrencinin dikkatini çekecek ve beklenen tepkiyi sağlayacak nitelikte olmalıdır.
● Güdü organizmayı amaca ulaşıncaya kadar aktif tutar. O yüzden öğrenilecek konuya karşı bireyde ihtiyaç hissettirilmelidir.
● Ceza ancak istenmeyen davranışların yok edilmesinde kullanılabilir.
3. BAĞLAŞIMCI KURAM (EDWARD LEE THORNDİKE)
Thorndike, uyarıcı ile tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığını inanır.
● En temel öğrenme deneme – yanılma öğrenmesidir. Organizmanın yiyeceğe ulaşma – para kazanma gibi ihtiyaçları vardır. Bu amaçlarına deneme – yanılma yoluyla ulaşmaya çalışır. Bir çok yol dener ve bunlardan işe yarayanları alır işe yaramayanları ise eler. (Kedi – Dar kafes - zincir)
● Öğrenme büyük atlamalardan çok küçük adımlarla meydana gelir.
● Öğrenme bir tür problem çözmedir. (Yapmış olduğu deneyde kafes kedi için bir problemdir ve kedi çıkmayı öğrenir.)
Öğrenmenin Üç Temel Kanunu
1. Hazırbulunuşluk kanunu: Öğrenmeye istek, motivasyon ve ön bilgilerin etkisidir. Birey etkinlik yapmaya hazırsa ve istekliyse, etkinlik mutluluk verir – Hazır değilse veya yapmaya zorlanırsa bu durum bireye bıkkınlık, üzüntü veya sıkıntı verir)
2. Tekrar kanunu: Uyarıcı ile tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Tekrar devam etmediğinde ise bağlaşım zayıflar. Yani yaparak öğrenir yapmayarak unuturuz. (Daha sonra bu görüşünü değiştirmiştir. Tekrar az bir gelişme sağlar tekrar etmeme ise az bir unutmaya sebep olur demiştir.) Öğrenme sürecinde tekrarlama ezberlemeden daha önemli bir etkilidir.
3. Etki kanunu: Eğer bir davranış, haz verici veya tatmin edici ise tekrar edilir. Tepki (davranış) rahatsız edici ise uyarıcı – tepki arasındaki bağ zayıflar. Davranışları değiştirmede ödül cezadan daha önemlidir. ÖR: Ders çalışarak yüksek not alan bir öğrenci bundan haz alır ve çalışmaya devam eder.
● Organizma ortamdaki dikkat çeken uyarıcıları seçerek onlara tepkide bulunur. Diğer önemsiz öğeleri ise eler. Çevredeki tüm uyarıcılar davranışı yönlendirmez. (Öğelerin baskınlığı)
● Thorndike’ye göre psikoloji alanındaki bilgilerin eğitime uygulanması yetersizdir. (Nasıl batanik ve kimya tarıma uygulandığında verim artıyorsa psikoloji de eğitim için öyle bir önem taşır)
● Psikoloji bilen öğretmen diğerlerine göre daha başarılı olacaktır.
Eğitim açısından Thorndike
● Eğitim bilimsel bir nitelik taşımalıdır. Bilimsel olması gözlenedilir ölçülebilir olmasıdır. Gözlenen birim de davranıştır.
● Hedef davranışlar belirlenirken hazırbulunuşluk düzeyi dikkate alınmalıdır.
● Öğrenme adım adımdır. O yüzden öğrenme faaliyeti kolaydan zora doğru olmalıdır.
● Öğrenilecek konunun dikkat çekici olmasına özen gösterilmelidir. (Öğelerin baskınlığı)
● Öğrenme – öğretme ortamında öğretmenin değil, öğrencinin etkin olması gerekir.
4. EDİMSEL KOŞULLANMA (Operant Şartlanma) – B. FREDERİCH SKİNNER
Skinner, öğrenme kuramına katkıda bulunan en etkili psikologlardandır. Programlı öğretimin kurucusu olarak tanınmaktadır.
● Çalışmalarını güvercin, köpek, fare, maymun ve çocuklarla yapmıştır. Bu organizmaların aralarındaki büyük biyolojik farklılıklara rağmen, öğrenme süreçlerinin birbirine inanılmaz ölçüde benzediğini belirtmiştir.
● Skinner, iki tür koşullanmadan bahseder. Bunlar, klasik (tepkisel) koşullanma ve edimsel koşullanmadır.
● Davranışsal yaklaşımda Watson’dan Skiner’e kadar uyarıcının olmadığı yerde tepki yoktur düşüncesi hakimdir. Ancak Skiner, meydana getirilen tepki ve meydana gelen tepki ayrımını yapmıştır.
● Tepkisel davranışlar tüm refleksleri kapsar. ÖR: Karanlıkta gözbebeğinin büyümesi
(uyarıcı) (tepki)
Edimsel davranış ise bilinen bir uyarıcı tarafından oluşturulmaz, organizma tarafından ortaya konur. Edimsel davranış, kendiliğinden ortaya çıkar ve sonuçları tarafından kontrol edilir. ÖR: Çocuğun ayağa kalkma, yürüme, konuşma gibi davranışları edimsel davranıştır. Çocuğun ayağa kalktığını gören yetişkinler sevinç çığlıkları atar. Çevrenin bu ilgisi çocuğu mutlu eder ve çocuk aynı davranışı tekrarlar. Yani çocuğun ayağa kalkma davranışı sonuçları (yetişkinlerin ilgisi) tarafından kontrol edilir.
Önce tepki sonra uyarıcı gelir ve tepkiler uyarıcılar tarafından kontrol edilir. Davranıştan sonra gelen uyarıcı haz verirse davranış tekrar eder, davranıştan sonra gelen uyarıcı acı, üzüntü verirse davranış tekrar edilmez.
● Skiner, Pavlov’un klasik koşullanmayı açıklamada kullandığı ilkeleri kabul etmiş ancak bu ilkelerin duygusal ve psikolojik öğrenmelerde geçerli olduğunu söylemiştir. Davranışların çok azı klasik koşullanmayla edinilir.
● Edimsel davranışla ilgili olan koşullanmaya edimsel koşullanma demiştir.
● Edimsel koşullanma büyük ölçüde Thorndike’nin etki yasasından kaynaklanmıştır. (Davranış haz verici bir etkide bulunursa devam eder)
● Klasik koşullanmayı kabul etmiş ancak daha çok edimsel koşullanmayla ilgilenmiştir.
●Edimsel koşullanmada davranış, pekiştireç almak için yapılan bilinçli tepkilerdir. Davranışın sonucu doyumla sonuçlanırsa, aynı davranış tekrar edilir. ÖR: ders çalışıp yüksek not alan öğrenci ders çalışmaya devam eder. – Girdiği lokantada lezzetli yemek yiyen biri, aynı lokantada yemek yeme alışkanlığı kazanır.
● Edimsel koşullanma, organizmayı ödüle götüren ya da cezadan kurtaran davranışın (tepkinin) öğrenilmesidir. Pekiştirme tepkiyi kuvvetlendirir.
● Edimsel koşullanmada pekiştireç tepkiye bağlıdır. Doğru davranış gösterilirse pekiştireç verilir. Klasik şartlanmada pekiştireç davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı değildir.
● Davranışlar pekiştirilmezse söner. İstenilen davranış pekiştirilerek devamı sağlanır. İstenmeyen davranış ise pekiştirilmeyerek söndürülür. (görmezden gelinerek)
Sınava çalışma → İyi not alma → Bireysel haz – çevreden övgü
Edimsel Şartlanma Deneyi
Fare Skiner kutusuna bırakılır. Fare için butona basma davranışı önceleri karmaşık gelmiştir. Bu yüzden öğrenemez. Skiner, fare butona yaklaşınca yiyecek verir. Bu şekilde aşama aşama butona basma davranışını aşama aşama öğretir.
PEKİŞTİREÇ
Organizma üzerinde olumlu iz bırakan ve davranışın olma olasılığını arttıran uyarıcıya denir. İkiye ayrılır.
a) Olumlu Pekiştireç: Ortama konulduğunda belli bir davranışın yapılma olasılığını arttıran uyarıcıdır. Ör: Soruyu bilen öğrenciye çikolata vermek, aferin demek, vs.. İkiye ayrılır.
Birincil olumlu pekiştireç: Yiyecek, su, cinsellik, sevgi, korunma gibi organizmayı doğal olarak pekiştiren, biyolojik ihtiyaçlardan kaynaklanan, öğrenilmemiş pekiştireçlerdir.
İkincil olumlu pekiştireç: Koşullu pekiştireçtir. Nötr bir uyarıcının birincil pekiştireçle ilişkilendirilmesi ile ortaya çıkar. (Para ile çikolata alır – Para ikincil pekiştireçtir. / Aferin deyince sevinç – aferin başta nötrdür.) Statü, not, yıldız vs.. örnektir.
b) Ortamdan çıkarıldıklarında belirli bir davranışın yapılma olasılığını arttıran uyarıcılardır. Olumsuz pekiştireçler, organizmaya rahatsızlık veren uyarıcılardır. Organizma rahatsızlık veren bir durumla karşılaşmamak için davranışta bulunur. ÖR: Başı ağrıdığı için ders çalışamayan bir öğrencinin ağrı kesici alması. – Yün kazağı kaşıntı yapan öğrencinin kazağını çıkarması – kekeme çocuğa arkadaşları gülünce öğretmenin sınıfı susturması – anneyi üzmemek için odayı toplama.
İkiye ayrılır; Birincil olumsuz pekiştireç: Organizmaya zarar veren, yaşamı yaşamı tehdit eden uyarıcılardır. Ör: Elektrik şoku, dövme, kızma, bağırma, acı çekme. İkincil olumsuz pekiştireç: Herhangi bir nötr uyarıcının birincil olumsuz pekiştireçle ilişkilendirilmesiyle pekiştireç özelliği kazanan uyarıcılardır. ÖR: Soba nötr uyarıcıdır. Dokunup yanınca olumsuz pekiştireç olur.
● Gerek olumlu, gerek olumsuz pekiştireçler bu özelliklerini büyük ölçüde klasik koşullanma ilkelerine göre kazanırlar
● Olumlu pekiştirmede de olumsuz pekiştirmede de istenilen bir davranışın devamı gerçekleşir.
● Pekiştirme; olumlu pekiştireçleri ortama koyarak ya da olumsuz pekiştireçleri ortamdan çıkararak davranışın yapılma olasılığını arttırma işlemidir.
Olumsuz Pekiştirme Ve Ceza
● Olumsuz pekiştirmede, olumsuz pekiştireçler ortamdan çıkarılırken, cezada olumsuz pekiştireçler (uyarıcılar) ortama konur.
● Olumlu ve olumsuz pekiştireçler davranışın yapılma olasılığını arttırırken, ceza, davranışın yapılma olasılığını azaltır.
CEZA
Organizmaya istemediği bir uyarıcının verilmesi veya istediği bir uyarıcının verilmemesidir. Diğer bir ifadeyle, organizmaya olumsuz pekiştireçlerin verilmesi ya da olumlu pekiştireçlerin verilememesidir.
● Ceza yapılmaması istenen davranışı yok etmez, baskı altına alır. (Eğer yok etseydi hapse giren hırsız, çıkınca hırsızlık yapmazdı)
● Skinner ve Thorndike, “cezalandırılan davranış, cezanın etkisi ortadan kalkınca tekrar ortaya çıkar” demiştir.
● Skiner’e göre ceza ilk aşamada etkili görülebilir ancak, ceza kalktığı zaman cezalandırılan davranış eski haline döner. (iki gruba ayrılan 8 fare deneyi)
Cezanın Olumsuz Etkileri
● Cezalandırılan bireyde korku meydana gelir ve bu korku çevrede bulunan diğer uyarıcılara da genellenir.
● Ceza, organizmaya ne yapmamasını göstermekle birlikte, ne yapması gerektiğini göstermez. (Doğru davranışı pekiştirmez. Para çalan çocuğu döversin ama bu dayak ona doğru davranışı göstermez)
● Verilen ceza, istenmeyen başka bir davranışa sebep olur. ÖR: Öğrencinin harçlığını kesmek, arkadaşının parasını çalmasına sebep olabilir.
● Bir davranışı yapmamayı değil, yaptıktan sonra yakalanmamayı öğretir.
Cezaya Alternatif Durumlar
1. Ortamı değiştirme: İstenmeyen davranışa neden olan ortamı değiştirmektir. Ör. Çocuk sıkıldığı için sınıfta disiplin sorunu çıkarıyorsa, sıkılmasını önleyecek bir öğretim hizmeti sunulmalıdır. – Salonda kırılmasını istemediğiniz bir vazo varsa, vazoyu kaldırırız. – Kopyayı engellemek için öğrencileri aralıklı oturtmak.
2. Bıktırma: İstenmeyen davranışı bıkıncaya kadar yaptırırız. (Guthrie’nin bıktırma yöntemi) Ör: Bıkıncaya kadar hamburger yedirme.
3. Eğer istenmeyen davranış, çocuğun gelişim döneminin bir özelliği ise, çocuğun bu dönemi atlatması beklenir.
4. Görmezden gelme: İstenmeyen davranış görmezden gelinerek gerçekleştirilir. Görmezden gelmede, olumsuz davranış bir süre için sıklaşır ve tekrarlanır fakat, daha sonra ortadan kalkma eğilimi gösterir. Ör: Yaramazlık yapan çocuğu görmezden gelme.
5. Olumsuz pekiştireç kullanma: Organizmanın hoşa gitmeyen bir durumdan kurtulmak için istenilen davranışa yönelmesi sağlanır.
6. İstenmeyen davranışın tersi pekiştirilir: Kopya çekme davranışı olan çocuk, çalıştığı zaman iyi not verilerek pekiştirilir.
7. Sönme: En etkili süreç sönmedir. Ancak uzun zaman alır ve sabırla beklemeyi gerektirir. İstenmeyen davranış pekiştirilmezse sönme meydana gelir. Ör: Çocuk ağlayarak istediği zaman, istği yerin getirilmez ama güzelce istediği zaman isteği yerine getirilirse ağlayarak isteme davranışı söner.
Cezanın Uygulanması ile İlgili Genel İlkeler
● Ceza geciktirilmeden verilmelidir.
● Hatalı davranışların ne tür cezayı gerektirdiği önceden belirlenmelidir.
● İstenmeyen davranış gösterilmeden ceza verilmemelidir.
● Ceza, korkutma amacıyla kullanılmamalıdır.
● Bireyin kişiliğine olumsuz etkide bulunacak tüde olmamalıdır.
● Ceza yanlış olan davranışa verilmeli, kişiliği hedeflememelidir.
● Ders çalışma gibi istenilen özellikler ceza olarak verilmemelidir.
Ceza Türleri
1. I. Tip ceza: Bildiğimiz klasik anlamdaki cezadır. Hoşa gitmeyen uyarıcının rtama sokulmasıdır. Ör: Kavga eden öğrencinin azarlanması – Küfür eden çocuğun ağzına biber sürmek – Tokat atmak – Hakaret etmek – Sınıfta kalmak – Kırmızıda geçen sürücüye ceza yazmak.
2. II. Tip ceza: Hoşa giden bir uyarıcının ortamdan çekilmesidir. ÖR: Gürültü yapan öğrencinin teneffüse çıkarılmaması – Ders çalışmayan öğrenciye çizgi film izletmemek – Ehliyete el koymak – Yaramaz öğrenciye ilgi göstermeme – ilgiyi kesme – küsme – Gürültü yapan öğrencinin topunu alma.
Pekiştirme Tarifeleri
Pekiştirme tarifesi, tepkiyi izleyen pekiştireçlerin verilme biçimini kapsar.
1. Sürekli pekiştirme
En basit pekiştirme tarifesidir. Bu tarife yeni, zor ve karmaşık konuların öğretilmesinde kullanılır. Tepki öğrenildikten sonra sürekli pekiştirme bırakılıp, diğer pekiştirme tarifeleri uygulanmalıdır. Pekiştireç sürekli verilirse, değerini kaybeder. Öğrenme olduktan sonra diğerleri kullanılmalıdır. Sönmeye karşı en az dirençli pekiştirme tarifesidir.
● En etkili pekiştirme tarifesi Değişken oranlı pekiştirme, en az etkili ise sürekli pekiştirmedir.
2. Aralıklı pekiştirme
Sabit oranlı pekiştirme: Organizmanın belli bir sayıdaki davranışı pekiştirilir. Ör: Hayvanın her 10 doğrudan sonra yiyecek alması, 5 doğru cevaba artı vermek, 10 gömlek diken işçiye belli bir ücret vermek.
● Sabit oranlı pekiştirmede zaman önemli değil, doğru davranışın sayısı önemlidir.
● Organizma pekiştirildikten sonra hemen pekiştirilmeyeceğini bildiği için durgunluk içine girer.
Sabit aralıklı pekiştirme: Bu pekiştirmede doğru davranış sayısı önemli değildir. Belirli bir sürenin geçmesi sonucunda organizma pekiştireç alır. ÖR: Hayvan her iki dakika sonunda pekiştirilir. Bu iki dakika içerisinde doğru davranışı ne kadar gösterirse göstersin pekiştireç süre sonunda verilir. Bu şekilde tepki, zaman aralığının bitimine doğru hızlanırken zaman aralığının başında yavaştır. ÖR: belli bir sürede tamamlanacak işler (tez), dönem ödevleri, maaş, teneffüs sabit aralıklı pekiştirmeye örnektir.
● Sabit oranlı pekiştirmede olduğu gibi pekiştirme yapıldıktan sonraki zamanda, organizma yavaş hareket eder.
Değişken oranlı pekiştirme: Kaç doğru davranışa pekiştireç verileceği belli değildir. Değişen sayıdaki davranışlar pekiştirilir. Bu tarifede organizma, kaç doğru davranıştan sonra pekiştireç geleceğini bilmediği için sürekli olarak etkin olmaktadır.
● Sönmeye karşı en dirençli pekiştirme türüdür.
● En etkili pekiştirme tarifesidir.
● Kumar makineleri bu pekiştirme tarifesine uygun bir pekiştirme yapar.
Değişken aralıklı pekiştirme: Bu pekiştirmede zaman sabit değildir. Pekiştirecin ne zaman geleceğini birey bilmez. Bu nedenle davranış uzun süre devam eder.
● Sabit aralıklıya göre tepkiyi arttırır ancak değişken oranlı pekiştirmeden daha az etkilidir. ÖR: Bazen haftada bir bazen iki kez sınav yapmak (Öğrenci sınava her zaman hazırdır)
● Sabit aralıklı pekiştirmeden sonra görülen tepkisizlik görülmez.
Pekiştirme etki düzeyleri
Değişken oranlı → Değişken aralıklı → Sabit oranlı → Sabit aralıklı → Sürekli
Premack İlkesi (Büyükanne kuralı)
Organizma bir çok etkinlik yapar. Bunlardan bir kısmını çok sık ve severek yaparken bir kısmını ise daha az ve isteksiz yapmaktadır.
Organizmanın daha sık yaptığı etkinliklerin, daha az yaptığı etkinlikleri pekiştirmede kullanılmasıdır.
Bu ilkenin uygulanması için öncelikle organizmanın hangi etkinlikleri daha sık ve severek gösterdiğini tespit etmek gerekir. ÖR: Oyuncaklarını toplarsan top oynayabilirsin. – Yemeğini yersen bilgisayarda oynayabilirsin. (2003 – 2004 – 2005 yıllarında soru çıktı)
Simgesel ödülle pekiştirme (sembolik pekiştirme)
İstenilen davranışı ortaya koyan organizmanın aferin, şeker gibi uyarıcılar yerine yıldız, boncuk, artı gibi nesneler verilmesi esasına dayanır. ÖR: Yıl sonuna kadar 10 artı alan sınıfı geçer.
● Özellikle öğrenme güçlüğü çeken ve zihinsel engelli bireylerin eğitiminde kullanılır.
Koşullu anlaşma
Bireyin belli bir davranışı göstermesi için yapılan sözleşmedir. ÖR: Çocuğa ağlamadan istediği takdirde, isteğinin yerine getirileceğini, aksi takdirde getirilmeyeceğini belirtmek.
● Davranışlar, anında verilen pekiştiricilerden, uzun vadeli olanlara göre daha çok etkilenir. ÖR: Nikotinini o anda verdiği etk, sigarasız uzun bir ömür yaşamaktan daha pekiştirici olur.
● Ör: Sigara içmezse saygı göreceği, zayıflarsa beğenileceğini söylemek.
● Koşullu anlaşma bireyin kendi kendisiyle de olur. Dersimi bitirirsem sinemaya gideceğim. / bu gün hiç sigara içmezsem akşam …….. yapacağım vs.
Ekinin yayılması (Thorndike’nin 1930’den sonraki görüşlerindendir)
Pekiştireç doğru davranışı devam ettirebildiği gibi doğru davranışın yanında, doğru davranışla yan yana olan yanlış davranışı da pekiştirebilir. ÖR: Öğretmenin derse katılana ödül verdiği bir sınıfta izinsiz derse katılma görülebilir. (veya gürültü)
Pekiştirme – Karşı pekiştirme
İstenilen ya da istenmeyen bir davranış devam ediyorsa, ortamda o davranışı pekiştiren bir uyarıcının varlığı söz konusudur. ÖR: çocuğa yaramazlık yapmasın diye masal anlatmak, yaramazlığı yapması için pekiştireç olur. (Hamburger almak)
“Yaramazlık yapma” diye uyarıda bulunma da yaramazlık için pekiştireç olur. (Guthrie’nin cezada bitişikliği)
Biçimlendirme – şekillendirme – Kademeli yaklaştırma
Edimsel koşullanma süreci normal koşullarda çok zaman almaktadır. Fare için manivelaya basma davranışı karmaşıktır.(ölür) Biçimlendirme, hayvanın daha kısa sürede yiyeceği elde etmeyi öğrenmesini sağlamaktır. Davranış kademeli yaklaştırma yoluyla biçimlendirilmektedir. İstenilen davranışa en yakın davranış, daha sonra biraz daha yakın davranış pekiştirilerek yapılır. (güvercine bowling oynamayı öğretmiştir) – (Sıcak – soğuk oyunu) Müzik aleti çalma / kasadan atlama / topluluk önünde konuşma bu yolla öğretilir.
Ayırt edici uyarıcı
Skinner’e göre uyarıcılar tepkileri doğurur, edimleri doğurmaz. Ancak uyarıcılar edimlerin ortaya çıkışını belirleyebilir.
Eğer bir edim, ortamda bir uyarıcı varken pekiştirilir, diğer bir uyarıcı varken pekiştirilmezse, gelecek sefer ilk uyarıcının bulunduğu ortamda edimi yapar, diğerinde ise yapmaz. ÖR: Öğrenciler her bir öğretmene farklı bir şekilde davranırlar. Çocuklar için farklı bir ayırt edici özelliğe sahiptirler.
Işık → Manivelaya basma → Yiyecek
Işık yok → Manivelaya basma → Yiyecek yok
Zincirleme
Aşamalardan oluşan davranışların kazandırılmasında kullanılır. Her aşama diğer bir aşamanın ayırt edicisi olur ve her aşama pekiştirilerek davranış öğretilir. ÖR: Araba kullanma, çay demleme vs. (çaydanlığa su koyma, ocağı yakma, çayı demleme vs) – suyun kaynaması için çayı demleme için ayırt edici bir uyarıcıdır.
Sistematik duyarsızlaştırma
Korkuların ve fobilerin ortadan kaldırılmasında kullanılır. Korku yaratan uyarıcının en azdan en çoğa doğru sıralanarak verilmesidir. (Biçimlendirmenin klasik koşullanmada kullanılmış halidir) (Peter’in tavşan korkusu - Watson)
Batıl davranış
Edimsel koşullanmada pekiştirme gösterilen tepkiye bağlı olarak yapılır. Hayvan pekiştirilen davranışı yapma eğiliminde olur. ÖR: Fare tesadüfen başını kaşıdığında yiyecek verilirse ve bu durum tekrar edilirse, arasında hiçbir ilişki olmamasına rağmen yiyecek elde etmek için başını kaşıma davranışı tekrar eder.
Tesadüfen yan yana gelen iki olay gerçekle ilişkisi olmayan batıl davranışların meydana gelmesine sebep olur. ÖR: Sol ayakla gider ve işi ters giderse gelecek sefer sağ ayakla gider. – uğurlu gün – uğurlu sayı – solundan kalkma – merdiven altından geçmeme
Kendini gerçekleştiren kehanet
Bireyin sahip olduğu olumsuz düşünceye inanarak, buna göre davranması ve bir süre sonra etrafındaki insanların da yaklaşımının bu şekilde olması.
● Öğrenilmiş çaresizlikte etkinliğe karşı duyulan isteksizlik vardır. Kendini gerçekleştiren kehanet ise bu durumun gerçeğe dönüşmesidir. ÖR: Kızlar beni beğenmiyor düşüncesinden dolayı onlarla konuşmaz, çekingen durur. Daha sonra kızlar da onu itici bulur. Kızların beğenmeyeceğini düşünüp onlarla konuşmama öğrenilmiş çaresizlik; bu düşüncelerinin gerçeğe dönüşmesi ise kendini gerçekleştiren kehanettir. / Matematikten zayıf aldığı için sayısal derslere kafasının çalışmadığını düşünmesi ve çalışmaması sonucu etrafındaki insanların da bireyin kafasının sayısal derslere çalışmadığını düşünmeye başlaması.
Zamanlama
Organizmanın gösterdiği davranış ile pekiştirme arasındaki zamanın yakınlığına denir. (aradaki süre 5-30 saniye arasında olmalıdır)
Programlı Öğretim
Skinner öğrenme kuramının eğitim sürecine uygulanması için çaba harcamıştır.
Öğrenmenin etkili bir biçimde olabilmesi için;
● Öğrenilecek bilgi küçük adımlarla öğrenciye sunulmalıdır.
● Bireye, öğrenmelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı anında bildirilmelidir. (Dönüt)
● Öğrenen kişinin kendi hızıyla öğrenmesine olanak verilmelidir.
Skinner sınıf öğretimine karşıdır. Çünkü sınıftaki tüm öğrencilerin öğrenme hızları birbirinden farklıdır. Bununla birlikte her öğrenciye anında dönüt vermek ve doğru öğrenmelerin pekiştirilmesi mümkün değildir. Skiner öğrenme problemlerine alternatif olarak programlı öğretimi önermiştir.
Öğretme makinelerinin yararları (Temel ilkeleri)
a) Öğretme makineleri öğrenciyi sürekli aktif tutar ve konular ile doğrudan ilişki kurmasını sağlar. Her bilgiden sonra davranışı göstermesi beklenir. Davranışı gösterme soru ve alıştırmalar yolu ile olur. (Etkin katılım)
b) Diğer konuya geçmeden önce konuyu tam olarak öğren
 

Bugün 12 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!

EHLİ MANSAPTAN BİRİ MİLLETE EŞEK DİYECEK OLSA REDDOLUNMAZ SÖZÜ AMA EŞŞOĞLU CAN SIKAR MİLLETE EŞEK DİYEN EŞEK HERİF BİLMEZ Mİ Kİ SADRAZAMDA VALİ DE MİLLETTEN ÇIKAR

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol